22 Haziran 2011 Çarşamba

Zırhı Kırık Şövalye

Anlayamamıştım ki neyin peşindeydi? Ölmüştü gitmişti ama gözü hala bendeydi. Karanlık bir mezarlıkta sislerin içinde, mezar taşında bacak bacak üstüne atıp oturmuş sigarası hala elinde bana bakıyor sanki...Bitmedi hala alamadığı veremediği...Ben ise o mezarlığın karşısında küçücük bir kulübede sıkıştım kaldım çıkamıyorum sanki...Mutsuz bir gardiyanla yaşıyorum gibi orda...Nerede gelecek diye beklenen Zırhı Kırık Şövalye ? Neden üşendinde çıkamıyormusun yine saraydan? 
                   
                "Saygıdeğer Majesteleri; Kral Milyonuncu Bencillik, sen Zırhı Kırık Şövalyenin saraydan çıkmasını yasaklamıştır."

Karşı koymak ne mümkün...Kaybolur sisler arasında hayalet gardiyanım , tam arkamda belirir bana bakar.Göz göze geliriz nefretlerimiz karışır birbirine...

              "Ah şuan gönderebilsem seni yerin dibine, git de Hades kutsasın seni !" 
              "Şövalyenin kalbini almadan kaybolamam ben , ancak o zaman dönebilirim hayata yeniden !" 

Sadece bir kaç gün önceydi,kim getirmişti beni buraya , neden getirmişti? Şövalyem buna neden izin vermişti? Hafızamla savaşım bittiğinde anlayabildim şövalyemin zaten uzun zaman önce kendisinin beni buraya bırakıpta gittiğini , kalbini benden geri ister gibi... Sıkıştı nefesler boğazımda düğümün tam altında. Kalbim kırılmıştı bu karışıklığa...Çok da zor değildi gerçi gardiyanıma "al götür onun kalbini, senindir!" demek topu topu bir kaç kelimeydi...Düğüm büyüdü...Uyandım geçmişe, bilincime lanet okuya okuya...Hangisi rüyaydı anlayamadım.Cebimden dileklerimi çıkarıp masanın üstüne attım daha da çoktular bugün...

19.01.09


yıl 2009...zaman kuyruğunda gerilerde kalmış şehirde bir ev varmış..ve bu evde tek odaya hapsedilmiş kıvrık siyah kirpikleri arasından gökyüzüne bulutların artık dünyayı göstermediğine inanarak bakan kahverengi gözlere sahip bir kız varmış. cadı kazanına atmışlar bir tutam saçını ve hapsetmişler onu odaya...ona ne ekmek...ne de su...kazan kaynadığı sürece içmeli kendi gözyaşlarını...ve belli belirsiz gülümsedi gerilerden büyücü...
kaçmak için ne uzun saçları ne de onu öpüp uyandıracak bir prensi varmış...gidince şehirdeki yabancılar kalmış büyücü,köleler ve yerli yaratıklarla başbaşa...çıkar yol ararken bir meleğe çarpmış kırıkmış kanadı şimdi meleğin...iyileştirmeye çalışıyormuş güzel gözlü kız meleği...hem de istiyormuş kalmasını her zman yanında...

27.06.09

Küçücük zaferlermiymiş acaba mutluluk ? O kadar ki, büyük mutluluklar bir bayram yaratamazmıymış o ruhlarda?Tıpkı küçük insanlar gibi...Verilen büyük armağanlar, alınan küçücük karşılıklar gibi...Yemyeşil gökyüzündeki mavi güneşin bir bebeğin ak saçlarına düşen ışığı kadar gerçek gülücükler...Bir o kadar da düşüp duran maskeler kadar gerçek,o maskelerin altından çıkan yüzler kadar korkunç... 
ve masallar var ruhlarda derinlerde umutlarla karmaşıklaşmış...
........herşeyden sıkılan katatonik prensinin öpmesini bekleyen kurbağa prenses.....
........cücelerden kaçan kırmızı başlıklı kurt......
........elmasını kendi yiyen ve 100 yıllık uykusundan uyanan yaşlı cadı....

..saat tam 12.00 yi vurur kırık aynadaki yansıma hareketlenir,silüet gittikçe büyür önce kocaman,sonra da yok olur...
..sigaradan derin bir nefes alıp şarkıya iliştiririm kulağımı,
 Steven Tyler bağırır "dream on,dream on dream on.... sing with me sing for the..." içim cızlar bu şarkı çaldıkça ama bu şarkının bna verdiği o küçük mutluluk bazı büyük mutlulukları bastırır,hüznümü yener bazen bazende besler beni ona hapseder... 
 İsyan etmek gelir ya içimden meleklerime,susarım yne de bırakıp gitmesinler diye.susarım...Sustukça kelimelerim birikir dilimin ucunda takılır.tam o anda şarkı değişir , 
 "...ağlamayı sevmem ben,kendimi pek üzmem..." bir nefes daha çekip bi takım "gün"leri özlerim keşke derim...Uzar gider keşkelerim durduramaz olurum...Özlem sardığında tamamen beni ne gözyaşlarım mukayet olabilir zihnime ne gülücüklerim...Kalkarım yatağımdan maskemi alırım bıraktığım yerden takıp çıkarım sahneye keşkelerimle,özlemlerimle,bir kaç damlamı yastığımda bırakır giderim... Ne doğan 
güneşin ne de o gelmek için yanıp tutuştuğum "incinin" yaz'ı erişemez bana...
Bu seferlik büyü tutmaz...

01.08.09

Sadece bir kez kaybedeceğim şuan verdiğim nefesi...Sadece bir kez bilmem kaç trilyonuncu  kez atacak kalbim...Sadece bir kez çocuk oldum... 
 Ama... 
 Sadece bir kez kaybetmeyeceğim sevdiklerimi...Sadece bir kez de ıslanmayacak kirpiklerim,gamzelerim...
Sadece bir kez de olmayacak zar zor başardığım gidişlerim,kalışlarım...
Sadece bir kez de gülmeyeceğim tabii ki... 
Ama ben... 
Sadece bir kez olsun rengarenk balonlarla evimin üstünden uçmak istiyorum...
Sadece bir kez olsun yer altından hiç görmediğim boncuk yapraklı çiçekler toplamak istiyorum... 
Aslında ben... 
Bunları değil,sadece bir kez olsun "gerçek" bir hayalim olsun istiyorum...
Kocaman bir hayal...Düşledikçe "gerçekten"mutlu olacağım bir hayal...
Uğrunda canımdan vazgeçip yok olmayı seçebilceğim bir hayal...
Nefesimi tutsak edenlerden,kalbimi acıtır gibi attıranlardan olmasın bu hayal... 
Ama aslında ben... 
Sadece beni yeniden hayata döndürecek bir umut istiyorum... 
Aslında zaten... 
Bu da bir hayal değil mi?

Hüzün Bedene Sığamayacak Kadar Büyüğünde;

 Resmeder ya bir ressam modelini,
 hani alır fırçasını , boyasını palete koyar fırçayla boyasını birleştirir ve değdirir tuvale... 
 Hani şair alır ya kalemini eline yazar güzide sözlerini uyak uyak,dize dize... 
 Hani bir de insan ağlar ya...Yanakları tuvali,kirpikleri fırçası gözyaşlarıda boyası olur...Resmeder hüznü... 
 Kim demiş duygular soyut die... 
 Gözden akan yaş kadar somut hüzün... 
 Nedenini bilemediğim kadar gerçek... 
 Çözümünü şarkılarda aradığım kadar refleks... 
 Bulunamadığı, bulunamayacağı gibi ağrılı...

İNCİ_R

Meyve olgunlaştığında,incecik dala konan kelebeğin etkisiyle yere çakıldı, 
sol tarafı acıdı beklerken, daha çok acıdı...
Köüçük kedi yaklaştı meyveye kabuğu sertti,eşeledi öylesine içindeki tatlı zerrecikleri gördü tadına bayıldı, yemeye çalıştı...O tattan bıktığında çekilmeye çalıştı geriye ... Önüne bakmadı, patilerinin dibindeydi sadece gözü,.......pat....... bir meyve daha düştü üstüne tatmak istedi onu da yiyemedi , yutamadı tükürüp öncekine baktı... Bir kez daha koklamak istedi ama artık orda uyumuyordu ... Zavallı kör kedi iştahsız kaldı...